Sadaka belaları defeder mi? Kader değişir mi?
- Kaderin değişip değişmeyeceğini daha iyi anlamamıza ışık tutacak bazı rivayetler bulunmaktadır. Peygamberimiz “Kazayı ancak dua değiştirebilir. Ömrü ise yalnız iyilik uzatır.”, “Kim rızkının bollaştırılmasını, yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, sıla-i rahim yapsın.”, “Dua başa geleni kaldırır, gelmeyeni engeller.” ve “Sadaka belayı def eder.” buyurmaktadır. Ebû Huzame, Peygamberimize “Ey Allâh’ın Resûlü, okunuyoruz, ilaçla tedâvi oluyoruz ve korktuğumuz şeylerden korunmak için tedbir alıyoruz. Bütün bunlar, Allâh’ın kaderini bizden çevirir mi?” sorusunu yöneltmiş, Peygamber Efendimiz de “Bunlar da Allâh’ın kaderidir.” buyurmuştur. Şam’a doğru yola çıkan Hz. Ömer’i Şam Valisi Ebû Ubeyde b. Cerrâh, bir konak yerinde karşılamış ve Şam’da veba hastalığı olduğunu haber vermiştir. Bunun üzerine, Hz. Ömer, ashâbın ileri gelenleriyle konuyu istişare etmiş ve geri dönmeye karar vermiştir. Ancak Ebû Ubeyde “Ey Ömer! Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” şeklinde itiraz etmiş, Hz. Ömer de, “Evet, ey Ebâ Ubeyde, ben Allah’ın bir kaderinden yine Allah’ın diğer bir kaderine kaçıyorum” şeklinde karşılık vermiştir. Hz. Ömer’in Kâbe’yi tavaf ederken ağlayarak şu şekilde dua ettiği rivayet edilmiştir: “Allahım! Eğer beni şekavet ehlinden (bedbaht) yazdıysan beni oradan sil, saadet ve mağfiret ehli arasına yaz. Çünkü sen dilediğini siler, dilediğini bırakırsın, ana kitap senin katındadır.”
- Yukarıda yer alan olaylar incelendiğinde, kaderin bazı sebeplerle değişebileceği veya kişiyi bekleyen kaderin yerine yeni bir kaderin olabileceği algısına sahip oluyoruz. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır. Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfûz) O’nun yanındadır. (R’ad, 39)” Müfessirler “ana kitap”tan maksadın “levh-i mahfuz” veya “Allah’ın ezelî ilmi” olduğunu ifade etmiştir. Kader ile ilgili olarak Allah katında mahiyetini bilemediğimiz iki ayrı levhadan/defterden bahsedilir. Biri “levh-i mahfûz”, yani korunmuş levha; diğeri de yazılıp silinen bir tahtaya benzetebileceğimiz, “levh-i mahfûz”un mümkinat dairesindeki bir defteri olan “levh-i mahv ve isbat”tır. Levh-i mahfûzun, korunmuş olarak nitelenmesinin nedeni, burada yazılı olan şeylerin herhangi bir müdahale ile değiştirilmekten uzak olmasıdır. Levh-i mahfuz, Allah’ın nihayetsiz ilminin tecelligâhı olan, mutlak kaderin yazılı olduğu defterdir. Şarta bağlanmış (muallak) kader defteri ise, “levh-i mahv ve isbat” olup, değişiklikler bilgi verilmiş meleklerin ilmine nispetle bu defterde gerçekleşmektedir. Levh-i mahfûz, ezel ilmidir, zamansızdır. Levh-i mahv ve isbat ise, zamanla kayıtlı olup, şartlara göre şekillenmektedir. Allah Teâlâ, kullarını hayırlara teşvik etmek için bu levhayı tanzim etmiştir. Kul, Allah’ın kendi hakkındaki ezeli takdirini ve değişmeyen kader defteri olan levh-i mahfuz’daki yazının ne olduğunu bilmediğinden, kaderin değişen bu levhasını dikkate alarak, bereketli bir ömre sahip olmak veya belaları defetmek gibi maksatlar için sadaka vermeye, akraba ziyareti yapmaya ve diğer hayırlara koşar. Allah Teâlâ, bu levha ile kullarını tembellikten kurtarmak ve hikmet dünyasında yaşadıkları için onları sebeplere yapışmaya teşvik etmek istemiştir. Buradan, kaderî bilginin, bir yandan, Rabbimizin katında “ne olacaksa, onun yazılı olduğu” değişmez bir halinin, diğer yandan, “sebeplere/şartlara bağlanmış biçimde” değişebilir bir halinin olduğu anlaşılmaktadır.
- Allah’a bakan yönüyle, kader O’nun, olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, hiçbirşey Allah’ın ilmi dışında kalamayacağından kaderin değişmesinden söz etmek mümkün değildir. Ancak insan, kendisine bakan yönüyle kaderinin ne olduğunu bilmemektedir. Dolayısıyla insana düşen Allah’ın verdiği akıl, irade ve imkânlar çerçevesinde görevlerini en iyi şekilde yapma gayreti içinde olmasıdır. İslam âlimleri, sadakanın belayı defedeceği, sıla-i rahim yapmanın ömrü uzatacağı gibi iyiliği teşvik eden rivayetlerin ifade ettiği değişikliklerin, şarta bağlı kaderde, bir başka ifadeyle, kaderin insana bakan değişebilir defteri olan “levh-i mahv ve isbat”ta olabileceğini belirtmişlerdir. Buna birkaç örnek vermekte yarar var: İşlediği günah nedeniyle cezayı hak etmiş bir kişinin tevbe etmesi, o günahın sonucu olarak takdir edilmiş cezanın infazını geri çevirebilir. Ancak buradaki değişiklik, ilgili meleğe verilmiş olan bilgi olan “levh-i mahv ve isbat” adlı kader defterinde gerçekleşmektedir. Yani değişiklik, bize ve ilgili meleğe bakan boyutta gerçekleşmektedir. Yoksa, Rabbimiz zaten kulunun tevbe edeceğini bildiği için, onun hakkında ceza öngörmemiş olacağından, kaderin üst boyutunda bir değişiklik meydana gelmeyeceği açıktır. Yakınları ziyaretin ömrü uzatmasına ve sadakanın belayı def etmesine de aynı biçimde bakılabilir. Allah tarafından takdir edilmiş olan insan ömrünün değişmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, doktorların, sigara içmenin ömrü kısalttığını ifade etmelerini nasıl anlayacağız? Ömürde olacağı düşünülen kısalma, insan yaşamına ilişkin fıtrî/doğal beklentinin değişmesidir. Yoksa, ilm-i ilahi boyutunda, zaten Rabbimiz sigara içen kişinin sigara içeceğini bilmekte ve ömrünü o biçimde takdir etmektedir. Benzer biçimde, verilen sadakalar ihtiyaç sahipleri ile zenginler arasında sevgi köprüleri kurmakta, lütfu ilahi olarak nice belaları defetmektedir.[1] Bu anlamda, sağlıklı beslenme ömrü uzattığı gibi, Rabbimiz bir basit şart olarak sadaka verilmesini, akrabanın ziyaret edilmesini, iyilik yapılmasını ve dua edilmesini ömrün uzamasına, verilen sadakaları da belaların def olmasına vesile kılabilir. Örneğin, Allah o kuluna “levh-i mahv ve isbat” defterinde bir bela yazmış ve bu belanın gelmesini sadaka vermemesi şartına bağlamışsa, bir başka ifadeyle, ilgili meleğe “Sadaka vermezse, bela gelecek, verirse gelmeyecek” demişse, o kul sadaka verdiğinde, belanın şartı meydana gelmediğinden yazı silinir ve musibetin gelmesi o kul hakkında kaza edilmez. Keza sıla-i rahmi kesmek de, insan ömründe ve yaşamında bir kısım olumsuz değişikliklere sebep olabilir.
- Netice itibariyle, Allah Teâlâ bizim irademize bağlı olan ve olmayan bütün işleri, fiilleri, davranışları, oluşları zaman kaydı olmaksızın bilir ve takdir eder. Buna göre, bir insan bir konuda dua edecek ve duası kabul olunacaksa, Rabbimiz bunu ezelde bildiği için kaderini o şekilde yazmıştır. Bu anlamda, kader değişmez. Dua, salih amel, hastalık olan bir yere girmeme vb. sebeplerin kaderi değiştirmesi ile, fıtri/doğal boyutta olmasını beklediğimiz sonucun/kaderin değişmesi ve kaderin “levh-i mahv ve isbat” defterinde yazılı hükmün değişmesi anlaşılmaktadır.
Herşeyin doğrusunu O bilir.
Dr. Naim Tatlıcı
(10149)
kez okunmuştur.
[1] Salih amellerin ömrü uzatması, maddi boyutlu olabildiği gibi, manevi boyutlu da olabilir. Taftazânî Hazretleri, ömrün en önemli gayesinin salih ameller ile kemale ermesi olduğunu, sadakanın bu amaca hizmet ettiğini, ömrü bereketlendirdiğini, aynı süreli de olsa, sadaka verilen bir ömrün getirdiği meyveler göz önüne alındığında, adeta ömrü uzattığını ifade etmiştir. Rızıkta bereketin hâsıl olması, ömrün huzur içinde geçmesi, ölümden sonra hayır ve hasenat defterinin kapanmaması da, ömrün manevi anlamda uzamasına örnek olarak verilebilir.
(10149)