Sadrazam Koca Ragıp Paşa, ulemadan bir zatı Kıbrıs’a kadı olarak tayin etmiş. Kadı gitmeden önce Paşa’yı ziyarete gelerek, Kıbrıs’tan bir isteğinin bulunup bulunmadığını sormuş.
Paşa, Kadı’nın bu davranışından ziyadesiyle memnun olmuş, bir Kıbrıs eşeği getirirse sevineceğini ifade etmiş.
Kadı Efendi “Hay hay efendim, mutlaka getiririm” diyerek görev mahalline hareket etmiş. Aradan üç koca yıl geçmiş. Kadı İstanbul’a geri dönünce, Ragıp Paşa’yı yine ziyaret etmiş. Sohbet esnasında Kadı getireceği eşekten hiç söz etmemiş. Bunun üzerine Paşa, eşeğin akıbetini sormuş:
– Kadı Efendi, sizden bir eşek getirmenizi rica etmiştim. Getirebildiniz mi?
– Paşam, emin olun unuttum, şimdi sizi görünce hatırladım.
– Önemli değil Kadı Efendi, siz geldiniz ya, bizim için yeterli demiş Paşa…
Kayserilinin biri, bir Yahudi’den at satın almış. Fakat at topallıyormuş. Köylüleri Kayseriliye:
– Yahudi seni aldatmış, bak at topallıyor, demişler. Kayserili:
– At aslında topal değildi, atı topal diyerek ucuz alayım diye ben ayağına küçük bir çivi batırdım, demiş.
Köylüleri sonra Yahudi’ye gitmişler:
– Bak bizim hemşeri atı ucuz almak için ayağına çivi batırmış, seni bir güzel aldattı, diye övünmüşler. Yahudi:
– At gerçekten topaldı, ayağına çivi sokulduğu için topallamıyordu, diye karşılık vermiş.
Köylüleri hemen Kayseriliye dönüp:
– Yahu sen ne yaptın? At gerçekten topalmış. Yahudi sana topal atı yutturmuş, diyerek üzüntülerini ifade etmişler. Kayserili şaşkınlık içerisinde:
– Yaa demiş, demek ki verdiğim paralar sahte olmasaydı, Yahudi beni gerçekten aldatacaktı…
Kadın mağazada battaniyeleri inceliyordu. Bir ara durakladı ve tezgâhtara seslendi:
– Siz bana bu battaniyeleri yünlü diye verdiniz, ancak üzerinde pamuklu olduğu yazıyor, bu nasıl oluyor açıklayabilir misiniz?
Tezgâhtar pişkin pişkin gülümsedi:
– Merak etmeyin, biz güveleri aldatmak için o şekilde yazıyoruz.
Pazar ayini sonrası St. Pietro kilisesinin çıkışında, bir Hıristiyan ve bir Yahudi dileniyormuş. Kiliseden çıkan tüm Hıristiyanlar, Hıristiyan dilenciye yardım ediyormuş. Ayinden çıkanlardan biri dayanamamış, Yahudiye dönerek:
– Burası bir kilise olduğu için herkes Hıristiyan dilenciye yardımı tercih ediyor, istersen nasibini başka yerde ara.
Yahudi görünümlü dilenci Hıristiyan görünümlüye seslenmiş:
– Hey, Samuel şuna bak, işimizi bize öğretiyor…
Adamın birihem iyi bir göreve gelmeyi, hem de zengin bir kızla evlenmeyi istiyordu. Konuyu dayısına açtı. Dayısı yaptığı planı uygulamaya koymak için önce işadamı Johnson’ın yanına gitti.
– Sayın Johnson, yeğenim kızınızı gönülden seviyor. Kendisiyle evlenmek istiyor.
– Yeğeniniz ne iş yapıyor?
– Merkez Bankası Genel Müdürü olmak üzere…
– Olsun, tekrar görüşelim.
Adamın dayısı daha sonra ilgili Bakana gitti:
– Efendim, Merkez Bankası Genel Müdürlüğüne genç, dinamik ve nüfuzlu birini atamanızda fayda var.
– Bunun için bir teklifiniz var mı?
– Johnson’ların damadı… Düğün kısa süre sonra ilan edilecek.
İki İskoçyalı kasabada bir tiyatro açmışlar. Fakat hiçbir İskoç tiyatroya para vermek istemediğinden bir türlü kazanç elde edemiyorlarmış. Bakmışlar ki meteliğe kurşun atıyorlar; halkı tiyatroya çekmenin yollarını aramaya başlamışlar. En sonunda kafalarında bir ışık yanmış. Ertesi gün her tarafı ilanlarla donatmışlar: “Cumartesi günü tiyatromuza giriş ücretsizdir.”
Kasaba halkı bulmuş bedava “sirke”yi, kaçırır mı? Cumartesi günü tiyatro ağzına kadar dolmuş. İskoçlar mükemmel bir oyun sergilemişler.
Oyun bittikten sonra kasaba halkı tam çıkış kapısına doğru yönelmiş ki!… Ne görsünler? Kapılar kilitli ve üzerinde şöyle yazıyor: “Çıkış 10 sterlin’dir!”
Temel Kayseri’yi gezerken, yanına bir Kayserili gelerek:
– Arkadaşım, binanın kaçıncı katına bakıyordun? demiş. Temel de:
– Üçüncü kata, demiş.
– O zaman 300 milyon vereceksin. Burada usuldür, bir kata bakma bedeli 100 milyondur, demiş.
Temel de çıkarıp, parayı ödemiş. Birkaç gün kalıp Trabzon’a dönünce olayı kahvehanede anlatmış ve eklemiş:
– Bu Kayserililer de amma saf, binalarının beşinci katına baktım, ama üçüncü kat parası verdim, demiş.
Trabzonlu imamlarla Rizeli imamlar haftada bir halı sahada turnuva maçı yapıyorlarmış. Fakat hep Rizeli imamlar yeniyormuş. Trabzonlu imamların aklına bir fikir gelmiş, “Trabzonsporlu Hami için yeni imam arkadaşımız diyelim, oynatalım” demişler. Derken maç günü gelmiş ve yine Trabzonlu imamlar maçı 2-1 kaybetmişler.
Hemşerileri, “Bu hafta Hami vardı, nasıl oldu da yenildiniz?” diye sorduklarında, “Onların takıma yeni imamlar gelmiş, Maradona Hoca ile Gullit Hocanın golleri ile yenildik” demişler.
II. Dünya Savaşı sırasında Rus orduları Almanlar karşısında geri çekilmeye başlamış. Kötü gidişatı gören Rus generali askerlerini teşvik etmek için bir vaatte bulunmuş. Getirilen her ölü Nazi subayı için 10 ruble verileceğini söylemiş.
Askerler daha büyük bir cesaretle savaşmaya başlamışlar. Yaşanan çatışmadan sonra, herkes birer ikişer ceset getirip, paralarını almaya başlamışlar. O ara Rus ordusunda görev yapan Yahudi bir asker bir vagonun içinde yüzlerce ceset getirmiş. General bunu görünce, askeri kenara çekerek şöyle demiş :
– Bütçemiz zayıf biliyorsun, ben sana ceset başı 5 ruble vereyim, olmaz mı?
Asker:
– Olmaz, demiş. Bana geliş fiyatı 6,5 ruble.
Yeni zengin birisi, Pablo Picasso’ya kendi tablosunu yaptırmak istiyormuş. Ünlü ressam önce direnmiş, sonra 50 bin dolara “Evet” demiş. Zengini karşısına oturttuktan on dakika sonra bitirivermiş tabloyu…
Yeni zengin on dakikada biten eseri şaşkınlıkla eline almış ve “On dakikada 50 bin dolar ha?” deyivermiş… Picasso’nun cevabı, “Hayır Mösyö, 60 yıl ve on dakika” olmuş…
Musikişinas İbrahim Efendi, bir gün Harun Reşid’in huzurunda yeni bestelediği bir güfteyi okumuş. Güfte halifenin hoşuna gitmiş:
– Çok güzel okudun, tebrikler! Allah sana hayırlar ihsan etsin.
İbrahim Efendi bu söz üzerine:
– Sultanım, Allah’ın bize ihsanı, sizin vasıtanızladır deyince, Harun Reşid bu mukabeleye çok gülmüş ve İbrahim Efendi’ye pek çok ihsanda bulunmuş.
Nasreddin Hoca Akşehir pazarında bir adamın başına toplanmış olan kalabalığa yaklaşır. Satıcı elindeki kuşu satmaya çalışmaktadır. Kuşun fiyatı 50 akçe gibi oldukça yüksektir. Adam tavukları 5’er akçeden satmaktadır. Hoca fiyattaki aşırı farka şaşırarak sorar:
– Hemşerim, bu nasıl kuş? 50 akçe istiyorsun?
– Hocaefendi! Bu bildiğin kuşlardan değildir, bunun bir özelliği var.
– Neymiş özelliği?
– Hocam, bu kuşa papağan derler, bu hayvan konuşur.
Hoca bunu duyunca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner. Papağan satmakta olan adamın yanına durur ve yüksek sesle:
– Bu gördüğünüz kuş sadece 100 akçeye, gel, gelll! diye bağırır.
Papağan satan kişi çok şaşırır:
– Hocam bir hindi için 100 akçe çok fazla değil mi?
– Sen bir papağan için 50 akçe istemiyor musun?
– İyi ama hocam, bu kuş konuşur.
– Benimki de düşünür.
Ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta, zengin ve kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmeyince geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hakir gördüğü filozofa:
– Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem, der.
Diyojen kenara çekilir ve zenginin yüzüne bakarak şöyle der:
– Ben çekilirim!
Bir savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alıyormuş. Kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerlerine doğru gelen bir ışık fark etmiş. Hemen karşı tarafa sinyal göndererek şu mesajı geçmiş:
– Derhal rotanızı 30 derece doğuya çeviriniz.
Karşıdan cevap çabuk gelmiş:
– Sen rotanı 30 derece batıya çevir!
Komutan şaşırmış, biraz da sinirlenmiş, mesajı tekrarlamış:
-Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!
Karşıdan cevap:
-Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevireceksin!
Komutan öfkeden küplere binmiş, bir mesaj daha yollamış:
-Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece batıya çevir!
-Sen 30 yılık kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece doğuya çevir. Komutan o kadar sinirlenmiş ki, hemen mürettebata bütün topları ateşe hazır hale getirmelerini emretmiş ve son kez bir mesaj göndermiş:
-Burası bir savaş gemisi, derhal rotanı 30 derece doğuya çevirmezsen ateşe başlayacağız. Karşıdan cevap gelmiş:
-Burası da bir deniz feneri… Sen rotanı bir an önce 30 derece batıya çevirmezsen birazdan kayalara çarpacaksın.
Peygamber Efendimiz, arkadaşlarına bir ikram için hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak:
– Bu kavmin efendisi kim? diye sordu. O’nu arıyorum.
Efendimiz adama şu derin sözlerle karşılık verdi:
– Kavminin efendisi, ona hizmet edendir.
Materyalist öğretmen, öğrencisine:
– Söyle bakalım, demiş. Allah nerede? Eğer bilirsen portakal vereceğim.
Öğrencinin cevabı şu olmuş:
– Siz bana O’nun olmadığı yeri gösterin, ben size bahçe dolusu portakal vereyim.
Yolculardan biri, namaz için mola vermesini rica etmek üzere şoförün yanına gelir:
– Şoför Bey, bir beş dakika mola verseniz de, namazımızı kılsak olmaz mı?
– Kardeşim, şimdi mola vermede nereden çıktı, kaza edin, olmuyor mu?
– Biz kaza etmeden önce, sen kaza edersen n’olacak?
Vehbi Karakaş Hoca’ya gençlerden biri:
– Hocam gündüz işte çalışıyorum. O gün kılamadığım namazlarımı akşam eve dönünce kaza etsem olmaz mı? diye sorunca, şöyle cevap vermiş:
– Sen askersin farz edelim. Komutan sana günde beş defa haber gönderse, sen gitmeyip de akşam komutanının huzuruna çıksan, üst üste üç selam veya beş selam çaksan olur mu?
Nasreddin Hoca, sıcak bir yaz günü bir bostanda büyük bir ceviz ağacının altında dinleniyormuş. Gözü bir aralık bostandaki kabaklara ilişmiş. Bakmış, incecik saplarda kocaman kabaklar yetişiyor. Bir de gölgesinde dinlendiği ceviz ağacına bakmış; devâsâ bir ağacın dallarında küçücük cevizleri görmüş.
– Allah’ım, demiş kendi kendine, Senin işine akıl, sır ermiyor. Şu incecik saplarda kocaman kabaklar yetiştiriyorsun, devâsâ ceviz ağacında ise küçücük cevizler…
Hoca bunları düşünürken, kafasına yukardan bir ceviz düşmüş. Cevizin düşmesiyle acıdan epeyce kıvranmış. Kendine geldiğinde, gerçeğin hakkını teslim etmiş:
– Allah’ım, senin hikmetinden sual sorulmaz, her işinde büyük bir hikmet vardır. Bunu daha iyi anladım. Eğer ceviz ağacında kabak büyüklüğünde cevizler yetişse ve başıma düşseydi, acaba halim nice olurdu?
Dünya eski ağır sıklet boks şampiyonu Muhammed Ali, 11 Eylül günü yerle bir olan Dünya Ticaret Merkezi’ni ziyarete gittiğinde, gazeteciler kendisine zanlılar ile aynı inancı paylaşmaktan dolayı neler hissettiğini sorarlar. Muhammed Ali nazikçe cevap verir:
– Peki siz Hitler’le aynı dini paylaşmaktan dolayı neler hissediyorsunuz?
Adamın biri, Hz. Ali’nin arkasından konuşur, yüzüne karşıda övermiş. Yine bir gün yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almış:
– Söylediğinden daha aşağı, fakat düşündüğünden daha üstünüm.
Nasreddin Hoca, sabah tarlaya çalışmak üzere evden çıkarken:
– Ben gidiyorum hanım, akşama gelirim, demiş. Hanımı:
– Hocaefendi, “İnşaallah gidiyorum” de, inşaallah demeyi ihmal etme, demiş.
Hoca ise buna karşılık:
– Canım ne var, gideceğiz geleceğiz, lafı uzatmaya gerek var mı? demiş.
Hoca tarlada çalışırken görülmedik bir fırtına çıkmış, ardından sağnak halde yağmur yağmaya başlamış. Hoca, neye uğradığını şaşırmış biçimde kendini eve zor atmış, hemen kapıyı çalıvermiş. Hanımı seslenmiş:
– Kim o, kim geldi?
– Aç kapıyı Hatun, inşaallah ben geldim, demiş.
Arkadaşlarından biri Hoca’ya sorar:
– Hocam, dünya kaç metredir?
Tam o sırada bir cenaze geçiyormuş yanlarından. Hoca onu göstererek:
– Ona sor! Bak, ölçmüş, biçmis, gidiyor!..
Temel, Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yapmış. Arkadaşları sormuşlar:
– Nasıl buldun Türkiye’yi?
– Çok iyi, çok güzel… Gelirken de beni 1000 araçlık bir konvoy ile karşıladılar…
– Hadi ula, sen kim oluyorsun ki?
– İnanmazsanız Başbakan’a sorun. O da aynı uçakta idi…
Görgüsüz adamın biri kısa bir süre Halep’te kalmış. Memleketine dönünce de arkadaşlarına, “Ben Halep’te şöyle yaptım, böyle yaptım” gibi hava atmaya başlamış. Bu övünmelerden çevredekiler yaka silkmişler.
Yine bir gün söz uzun atlamadan açılmış. Görgüsüz adam dayanamayıp lafa karışmış:
– Ben Halep’te iken on beş arşın atladım.
– Yapma arkadaşım, on beş arşın atlamak kim; sen kim? diye itiraz etmişler.
– Canım ne var on beş arşında, atladım işte!
O sırada aralarında bulunan marangoz, malzemeleri arasındaki arşını çıkarıp ortaya koymuş:
– Halep oradaysa arşın burada! Haydi atla da görelim.
(177612)
View Comments
eline ve emeğine sağlık güzel arkadaşım
Ellerine sağlık ,çok iyi bir calisma ve faydalı,çok guzel olmuş emeğine sağlık.
Çok faydalı inşallah hayırlara vesile olur
ilmine bilgine saglık daha nicelerini bekliyoruz.bu tip kitaplarla bu güne kadar verdiğin emeklerin boşa gitmediğini görüyoruz teşekkürler.
aklımıza takılan bazı sorulara doyurucu cevaplar buldum .takdire şayan bir çalışma olmuş.sagol
Elinize emeğinize sağlık
başarılarınızın devamını dilerim.
sayın Dr.naim bey, güzel bir site oluşturulmuş.epey emek verildiği ve alın teri döküldüğü anlaşılıyor.Rabbim karşılığını verir inşaallah.konularla alakalı yorumları ve fikir teatisini yeri geldikçe yapmak üzere Allah'a emanet olunuz.
Naim abinin diğer kitaplarını okuma şansı buldum.Sitesi gerçekten muhteşem olmuş.
Hayırlara vesile olmasını dilerim...
Siteniz hayırlı olsun, akla takılan sorulara cevap aramak herseyi Allah'ın bize verdiği akıl süzgecinden gecirmek konuların üzerinde düşünmek ve fikir alışverişinde bulunmak yaratilisimizin bir geregi diye düşünüyorum..