Tablet Fıkralar ve Nükteler

151. ÖP BABANIN ELİNİ!

Kamil Paşa, eşeğini Ziya Paşa’ya göstererek takılmak için “Öp babanın elini!” demiş. Ziya Paşa hemen cevap vermiş: “Bilirim, kâmil hayvandır!”

152. KULAK ARKASI…

Bir Roman vatandaşı idam etmek üzereyken sorarlar:

– Son isteğin var mı?

– Abe, şöyle kulak arkası bi sigara verirsen…

153. MODERNİTE…

Dilencinin biri, apartman katlarında tek tek kapıları çalmaktadır.

– Allah rızası için bir yaş pasta, Allah rızası için yaş pasta…

Kapıyı açan kadın şaşırır:

– Para isteyenini, ekmek isteyenini gördük de, bu da ne demek oluyor, niye yaş pasta istiyorsun?

 Dilenci gülümseyerek cevap verir:

– Bugün doğum günüm de!

154. ÖTEKİ TERLİK

Kolay kolay uykuya dalamayan adamın üst katta oturan gürültücü bir komşusu varmış. Her gece saat 11’de gelir, üstünü çıkarır, terliklerini fırlatır yatarmış. Bu alışkanlığını bilen komşusu terlikler atılınca bir oh çeker, uykuya dalarmış… Bir gece sabaha kadar uyuyamamış, işyerinde sebebini sormuşlar, cevap vermiş:

– Bu gece terliğin sadece birini fırlattı, öbürünü ne zaman fırlatacak diye sabaha kadar uyku tutmadı.    

155. MAĞAZALARIN REKABETİ

Bir giyim mağazasının sahibi, sağında benzer iş yapan yeni bir mağaza açıldığını görünce dehşete düştü. Üstelik yeni mağazanın sahibi kapısına, üstünde “En İyi Alışveriş Merkezi” yazılı kocaman bir levha astırmıştı.

Çok geçmeden bir başka kişi geldi, o da sol taraftaki mağazayı kiraladı ve o da kapısının üstüne, “En Düşük Fiyatlar Bizde” yazılı bir tabela astırdı.

İki rakibinin arasında kalan mağaza sahibi ne yapacağını düşünürken, küçük oğlunun verdiği akılla kendi de bir tabela yaptırdı ve mağazasının girişine astırdı: “Girişler buradan”

156. SENİN VAZİFEN…

          Komutan yeni gelen tertipteki askerleri şöyle bir süzer ve emir verir:

          – Mühendis olanlar bir adım öne çıksın!

          20 kişi bir adım öne çıkar.

          – Şimdi elektrik mühendisleri bir adım öne çıksın!

          6 kişi öne çıkar, ama bir yandan herkes heyecanla ne olacağını merak etmektedir. Komutan tekrar emir verir:

          – Şimdi, elektrik yüksek mühendisleri bir adım öne çıksın!

          Kişi sayısı üçe düşer. Komutan son bir kere daha emir verir:

          – Şimdi de elektrik mühendisliğinde doktora yapmış olanlar öne çıksın!

          Bir kişinin kaldığını gören komutan açıklamayı yapar:

          – Bundan sonra koğuşun ışıklarını açma-kapatma vazifesi sana aittir. Anlaşıldı mı?

– Anlaşıldı, komutanım…

157. EŞEK

Kaza yerinin etrafını önce polis kordonu, sonra da büyük bir meraklı kalabalığı çevirmişti…

Gazetesine, iyi bir kaza fotoğrafı yetiştirmek isteyen uyanık foto muhabiri çemberleri aşamayınca:

– Yol verin… Yol  verin… Ben kaza kurbanının oğluyum, diye bağırmaya başlamış.

Kenara çekilip yol vermişler. Foto muhabiri yaklaşmış. Arabanın önünde bir eşek yatıyormuş.

158. ÇAMAŞIR DEĞİŞİMİ

Çoğunluğunu Karadenizlilerin teşkil ettiği komando bölüğü 10 gün boyunca ormanda, çamurda, aç-susuz pislik içinde eğitim yapar. 11 inci gün teğmen, çavuş Dursun’u çağırır:

– Çavuş, 10 gündür bölük gayet iyi bir performans gösterdi. Biz de onları ödüllendirelim, bugün çamaşır değiştirebilirler.

Dursun:

– Başüstüne Komitanum, der.

Dursun Çavuş büyük bir hevesle koşarak bölüğü toplar:

– Sizlere çok sevineceğunuz bir haber cetirdum. Komitan izin verdi, bugün erat çamaşır değiştirecek, sıraya geçin, değiştirun. Temel sen İdrisle, İsmail sen Cemalla, Ali Kemal sen Dursunla…

159. SİYANÜRLÜ KARPUZ

Bir karpuz tarlası olan çiftçi, her akşam tarlasına çocukların dadandığını ve birkaç karpuzun eksildiğini fark etti. Bir süre düşündükten sonra, tarlaya bir uyarı levhası koymaya karar verdi. Tabelada, “Dikkat! Karpuzlardan birine siyanür enjekte edildi!” yazıyordu.

Ertesi akşam çiftçi karpuz yiyemeden kaçan çocukları keyifle izledi. Bir hafta sonra, çiftçi tarlasında geziyordu. Karpuzlarını kontrol etti, eksik olmadığını düşünürken gözü kendi levhasının yanına konan bir levhaya ilişti: “Şimdi o karpuzlardan iki tane var!”

160. İKİ ÇİFT LAF EDİLMEZ Kİ…

          Nasreddin Hoca bir gece karısına:

          – Yahu hatun, demiş, şu bizim komşu çarıkçı Mehmed Ağa’nın adı neydi?

          Karısı:

          – Aman Hoca, demiş, kendi ağzınla Mehmed Ağa diyorsun ya!

          Hoca:

          – Yok canım şaşırdım, demiş. Ne iş tuttuğunu soracaktım.

          Kadın bir defa daha şaşırmış:

          – Hoca demiş, garipleştin yine, çarıkçı demedin mi?

          Bu kez Hoca:

          – Of be, demiş. Nerede oturduğunu soracaktım!

          Karısı:

          – Hocam, demiş. Sen adamı deli edersin, komşumuz demedin mi kendin!

          Hoca:

          – Of be of! Karı dırdırı dedikleri doğruymuş. Seninle şöyle doğru dürüst iki çift laf edilmez ki!

161. AT YARIŞI

Temel Veli Efendi hipodromuna yarışları izlemeye gider. Atlar koşuya başlar başlamaz bir yandan favorisi olan atı dürbünle takip ederken, bir yandan da “Benim at nasıl da fırtına gibi gidiyor” diyerek atına tezahürat yapar. Temel’in atı ilk turlarda tozu dumana katsa da, yarışın sonuna doğru diğer atların gerisinde kalmaya başlar. Temel etraftakilerin alaylı bakışlarına aldırış etmeden tezahürata devam eder: “Uy benim fırtınaya helal olsun, bak nasıl da hepsini önüne kattı getiriyor.”

162. İKİ İHTİMAL

II. Dünya Savaşında, iki Yahudi Almanlara esir olur. Biri diğerine Almanların kendilerine ne yapacaklarını sorar. O da başlar anlatmaya:

– İki ihtimal var; bizi ya öldürürler, ya da esir kampına yollarlar. Öldürürlerse sorun yok. Kampa gidersek iki ihtimal var;  ya kurşuna diziliriz, ya da gaz odasında öldürülürüz. Kurşuna dizilirsek sorun yok, ama gaz odasına gidersek iki ihtimal var; bizden ya sabun yaparlar, ya da kağıt. Sabun yaparlarsa sorun yok. Kağıt yaparlarsa iki ihtimal var; ya gazete kâğıdı oluruz, ya da tuvalet kâğıdı. Gazete kâğıdı olursak sorun yok. Tuvalet kâğıdı olursak gerisini sen düşün…

163. N’OLUR, N’OLMAZ…

Avukat, müvekkillerinden birine telgraf çekti: “Kayınvalideniz dün gece vefat etti. Gömülmesini mi,  mumyalanmasını mı, yoksa yakılmasını mı sağlayalım?”

Ertesi gün cevap geldi: “Emin olmak isterim. Her üçü de yapılsın.”

164. DOĞUM GÜNÜ

Çiçekçiye giren adamın kolunda sıyrıklar, sol gözünde de bir morluk vardı.

– Bir düzine kırmızı gül istiyorum, dedi ve ekledi:

– Karımın doğum günü için, tazesinden rica ediyorum.

Çiçekçi:

– Baş üstüne, dedi. Hangi gün için?

Adam koluyla gözünü işaret etti:

– Dündü.

165. DÜŞÜŞ

Temel, New York’taki gökdelenlerden birinde çalışırken, pencere kenarında aniden ayağı kaymış ve aşağı doğru düşmeye başlamış… 76.., 65.., 32.. diyerek katları hızla geçiyormuş. Temel birinci kata geldiğinde, bayağı rahatlamış ve kendi kendine söylenmeye başlamış:

– Sağa çok şükür Rabbim,  ha puraya kadar sağ sağlim celduk… Birinci kattan düşsem de nasıl olsa pişeycukler olmaz.

166. BİLGELİK VE KATALİZÖR OLMA

Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, yatağının başına üç oğlunu çağırarak onlara vasiyette bulunur:

– Oğullarım, ben ölünce, birbirinize düşmemeniz  için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak  develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum.

Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü  işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne 2’ye, ne 3’e, ne de 9’a bölünebilmektedir.

Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübeli ve yaşlı bilgesinin geleceğini düşünerek, ona danışmaya karar verirler. Sorunu dinleyen bilge, “Benim bir devem var, onu size vereceğim, hesabınızı tekrarlayın” der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi paylaşmaya girişirler. Önce 2’ye bölerler, büyük oğula 9 deve düşer. Sonra 3’e bölerler, ortanca oğula da 6 deve düşer. Daha sonra 9’a böldüklerinde 2 deve de küçük oğula kalır. Bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır.

Bilge kişi gülerek şöyle der:

– Sorununuz halloduğuna göre, ben de devemi geri alabilirim herhalde.

167. ENDİŞE VE ÜMİTSİZLİK

          – Seni sıkıntılı gördüm, neyin var dostum?

          – İstikbal endişesi…

          – Niçin o kadar ümitsizsin?

          – Mazimden dolayı…

168. EN ZOR SINAV

Dört üniversite öğrencisi sabahleyin uyanamayarak matematik finalini kaçırırlar, sınav ertesinde hocalarını yakalayıp, zar-zor bindikleri arabanın lastiği patladığı için sınavı kaçırdıklarına ikna ederler.

Öğretim üyesi bayan, yalvarmalarına dayanamayarak, bu dört arkadaşa sınavı 3 gün sonra yapacağını söyler. Sınav günü geldiğinde, matematik hocası bizim dörtlüyü sınıfın dört köşesine oturtur. Finali geçmek için en az 50 almak lazımdır, sınavda 5 soru vardır. Dört soru oldukça kolaydır. Kolaydır kolay olmasına ama toplam 40 puanlıktır. 60 puanlık son soru aynen şöyledir: “Hangi lastik patladı?”

169. SMAİL

İsmail’e, “Smail, ‘i’ harfin nereye gitti?” demişler… O da “İrecep’e gitti” demiş.

170. HAYIRLI OLSUN

Çocuğun biri yeni saat ve ayakkabı almış. Arkadaşı ile buluşmuşlar, ancak arkadaşı bir türlü fark edip de çocuğun saat ve ayakkabısına “Hayırlı olsun” demiyormuş. Çocuk önce ayakkabısını, sonra da saatini işaret ederek:

– Bak demiş, sana ayakkabımla bir vurursam, yarım saat yerden kalkamazsın…

171. VIYY… TERS DÖNMÜŞ

Anadolu’nun şirin bir beldesinde, adamın biri motosikletiyle evine dönüyormuş. Hava soğuk olduğu için ceketini göğsünü örtecek biçimde ters olarak giymiş, yola öyle çıkmış. Ancak yolda keskin bir virajı alamayınca, tarlaya doğru uçmuş. Hemen çevreden koşup, yardım etmek isteyenler olmuş. Yaşlılar bakmışlar, ceket ile adamın yönü birbirine ters… “Vıyyy…” demişler, “bu adamın boynu ters dönmüş, tutun da şunun boynunu düzeltelim.” Sonrası malum…

172. DÜZEN DEĞİŞMELİ

Bir seçim sath-ı mailinde, milletvekili adaylarından  birisi kahvede nutuk çekiyormuş. Konuşmasının her 5 dakikasında “Düzen  değişmeli” cümlesini sarf ediyormuş.

Aday böyle konuştukça arka sıralardan yaşlıca  birisi başını iki yana sallıyormuş. Aday konuşmasının bir yerinde  dayanamayıp, “Amca devamlı başını iki yana sallıyorsun, hayırdır,  beğenmediğin bir şey mi var?” demiş. Amcanın cevabı şu olmuş: “Ahh, evladım ahh! Düzülen değişmedikten sonra, ha sen düzmüşsün, ha öteki…”

173. TEYZENİN YAPTIĞI

Yaşlı bir teyze otobüse biner ve bastonuyla şoföre dokunarak sorar:

– Evladım, burası neresi?

– Kaburga kemiğim teyzeciğim…

174. SUDA KALMA YARIŞMASI

Temel, Dursun ve Cemal suyun altında en çok kalma yarışması yapıyorlarmış. Dursun 15 dakika, Cemal 10 dakika durmuş, dayanamayıp çıkmışlar. Aradan 10 saat geçmiş, Temel’in cesedi karaya vurmuş. Yakınları Fadime’ye baş sağlığı dilemişler.

– Üzülme, diye teselli etmek istemişler. Fadime:

– Önemli değil, yarışı kazandı ya önemli olan o, demiş.

175. İYİMSERLER İLE KÖTÜMSERLER

          Soğuk savaş döneminde bir Alman ile bir Fransız psikolog sohbet ediyordu. Laf bir ara iyimserler ile kötümserlere geldi, Alman sordu:

          – Fransa’da iyimserlerle kötümserler ne haldeler?

          –  İyimserler çalışıyor, kötümserler grev ilan ediyor, ya sizde durum nasıl?

          – Ne yapacaklar, iyimserler İngilizce, kötümserler Rusça öğreniyor. 

(177612)

Page: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16

View Comments

  • Ellerine sağlık ,çok iyi bir calisma ve faydalı,çok guzel olmuş emeğine sağlık.

  • ilmine bilgine saglık daha nicelerini bekliyoruz.bu tip kitaplarla bu güne kadar verdiğin emeklerin boşa gitmediğini görüyoruz teşekkürler.

  • aklımıza takılan bazı sorulara doyurucu cevaplar buldum .takdire şayan bir çalışma olmuş.sagol

  • sayın Dr.naim bey, güzel bir site oluşturulmuş.epey emek verildiği ve alın teri döküldüğü anlaşılıyor.Rabbim karşılığını verir inşaallah.konularla alakalı yorumları ve fikir teatisini yeri geldikçe yapmak üzere Allah'a emanet olunuz.

  • Naim abinin diğer kitaplarını okuma şansı buldum.Sitesi gerçekten muhteşem olmuş.
    Hayırlara vesile olmasını dilerim...

  • Siteniz hayırlı olsun, akla takılan sorulara cevap aramak herseyi Allah'ın bize verdiği akıl süzgecinden gecirmek konuların üzerinde düşünmek ve fikir alışverişinde bulunmak yaratilisimizin bir geregi diye düşünüyorum..