- Kur’ân-ı Kerîm’de “…Allah katında ayların sayısı on ikidir…. (Tevbe, 36)” âyetinde geçen “şehr” kelimesi, Arapça’da Ay’ın Dünya etrafındaki bir tam turunu ifade etmektedir. Bu anlamda, İslâm dininin temel ibadetlerinden olan oruç ve hac ibadetlerinin vakitleri, Ay’ın Dünya etrafındaki dönüşüne göre belirlenmiştir. Kur’ân’da şöyle buyurulmaktadır: “Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir… (Bakara, 189)” Bu çerçevede, Ramazan ayının başlangıç ve bitişi de hilalin görülmesi ile belirlenmektedir. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Ramazan orucunuzu hilali gördüğünüzde tutun. Hilali gördüğünüzde açın. Şayet hava kapalı olursa (Ay’ın tespitine engel olursa) otuza tamamlayınız.” Görmek (rüyet), hakiki rüyet ve hükmî rüyet olmak üzere ikiye ayrılmakta olup, gözle veya cihazla görmeye “hakiki rüyet”; bulut, sis vb. bir engel nedeniyle, önceki ayın otuza tamamlanması ve hilâlin görüldüğünün kabul edilmesine ise “hükmî rüyet” denmektedir. Âlimler, yeni ayın hilalin çıplak gözle görülebilmesiyle başlayacağı kanaatinde birleşmiş, hesaplama ile aybaşı tespitinin dinî bakımdan aynı neticeyi verip vermeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
- Ay, Dünya etrafında belirli bir yörünge üzerinde dolanmakta ve bunu 29,5 günde tamamlamaktadır. Ay, yörünge üzerindeki her dolanımında bir kez Güneş ve Dünya’nın arasına girerek aynı hizada bulunur (Bkz. Şekil-1). Güneş, Ay ve Dünya üçlüsünün aynı doğrultuya geldiği bu duruma içtima/kavuşum (conjunction) denmekte olup, astronomik olarak yeni ayın başlangıcını ifade etmektedir. Kavuşum anında Ay’ın karanlık yüzü dünyaya dönük olduğundan, hilalin dünyanın hiç bir yerinden görülmesi mümkün değildir. Hilalin yeryüzünden görülebilmesi (rüyeti), hilalin kavuşum durumundan çıkıp, görülebilir bir parlaklığa ulaşabilmesi ile mümkün olmakta, bunun için de, Ay’ın kavuşum doğrultusundan en az 8o ayrılması (bu süre 12 ile 16 saat arasında değişmektedir) ve Güneş battığı anda hilalin ufuk yüksekliğinin en az 5o olması gerekmektedir.[1]
Şekil-1. Kavuşum Durumu [Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı]
- Usûl esastan önce gelir, eskilerin ifadesiyle, “usulsüzlük vusulsüzlüktür.” Bir konunun değerlendirilmesi için gerekli kriterler farklılaştıkça, yapılacak tatbikat farklı olacak; izlenen yöntem değiştikçe, ulaşılacak netice de değişecektir. Bu anlamda, İslam ülkeleri arasında farklılıklara neden olan bazı hususlara kısaca temas edelim:
- Ayın başlangıcında, hesaba dayalı olarak tespit edilen ve astronomik olarak yeni ayın başlangıcı olan “kavuşum”[2] hali mi, hadislerde geçen “rüyet/görme” mi, yoksa başka kriterler mi esas alınmalıdır? İslam ülkeleri, birbirinden farklı kriterleri esas almaktadır. Örneğin, Hindistan, Pakistan, Bengladeş, Fas, Umman ve G. Afrika gibi ülkeler hilali bizzat görme esasına göre hareket etmekte, Suudi Arabistan, Mısır ve bazı Ortadoğu ülkeleri Güneş batmadan önce kavuşumun gerçekleşmesi ve Ay’ın Güneş’ten sonra batması kriterlerini baz almakta, Libya gibi bazı ülkeler Güneş doğmadan önceki kavuşum anını temel almakta ve Türkiye’nin de içinde olduğu Bosna, Endonezya ve Malezya gibi ülkeler Ay’ın kavuşum doğrultusundan belli bir derece uzaklaşması ve belirli ufuk yüksekliğinde olmasına yönelik yapılan hesaplamayı (hadisteki “görme” ifadesinden hareketle, hilalin görülebilme anına yönelik hesaplamayı) esas almaktadır. Kavuşum anı ile yeryüzünden görülebilir olma anı arasında 12-16 saat arası fark olabildiğinden, bu farklılık doğrudan bir günlük fark oluşmasını netice verebilmektedir. Türkiye, hilalin bizzat görülebilmesi için, Ay’ın kavuşumdan sonra 8° açılması ve güneş battığı anda 5° ufkun üstünde olması gerektiğini esas alarak yeni ayı başlatmaktadırlar.[3] (Farklılığın daha açık biçimde anlaşılabilmesi için bkz. Tablo-1)
Tablo-1. Kavuşum ve Rüyete Göre Oruca Başlama Durumu
Kavuşum Zamanı | Rüyet Zamanı | Kavuşumu esas alan İslam ülkelerinde Oruca Başlama Zamanı | Rüyeti esas alan İslam ülkelerinde Oruca Başlama Zamanı |
30 Ağustos 2008 (21:59) | 31 Ağustos 2008 (12:31) | 31 Ağustos 2008 | 1 Eylül 2008 |
- Ayın başlangıcını belirlemek için, gözle görmek şart mıdır, yoksa, Ay’ın görülebileceği yer ve zamanları hesaplayarak önceden ilân etmek “görme” yerine geçer mi? Ay’ın yeryüzünün her yerinden aynı anda görülebilir hale gelmemesi veya görülebilir olmasına rağmen, görmeyi engelleyen bulut vb. engeller nedeniyle, hilalin görülmesi mümkün olmayabilir. Ay’ın görülememesi nedeniyle, bir önceki ay 30 güne mi tamamlanmalı, yoksa Ay’ın teorik olarak görülebilir olduğu hesapla tespit edildiğinden, 29. günden sonra yeni ay başlatılmalı mıdır?
- Ay’ın ufukta doğduğu yer ve vakitler değişebilmektedir (Bu olaya “ihtilâf-ı metâli” denmektedir.) Bu nedenle, hilâl bir yerde görülürken, başka bir yerde görülemeyebilmektedir. Âlimler, bir yerde hilalin görülmesinin diğer yerler için de bağlayıcı olup olmayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şâfii mezhebinde, bir yerde görülen hilâlin oraya uzak yerler için geçerli olmayacağı değerlendirilirken (“ihtilâf-ı metâli”ye itibar edilmektedir), diğer mezheplerde, dünyanın herhangi bir ülkesinde hilalin görülmüş olmasının diğer ülkeleri de bağlayacağı mütalaa edilmektedir (“ihtilâf-ı metâli”ye itibar edilmemektedir). Âlimlerin çoğunluğu tarafından paylaşılan “ihtilâf-ı metâli”ye itibar etmeme prensibine tüm Müslümanlarca uyulmadığından, ayın başlangıcında farklılıklar oluşabilmektedir.
- İslam dünyasının herhangi bir yerinde hilalin görülmesi, tüm İslam dünyasında yeni ayın başlangıcı mı sayılmalıdır, yoksa bazı merkezler belirlenerek, bu merkezlerde ayın görülüp görülmediği mi esas alınmalıdır? Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre, Türkiye, dünyanın herhangi bir bölgesinden hilalin görülmesiyle yeni ayı başlatırken, bazı İslam ülkeleri hilalin Mekke’den görülmesini müteakip yeni ayı başlatmaktadır. Prof. Dr. Hayrettin Karaman da, 1974 yılına kadar Türkiye’de Kandilli Rasathanesi’nin Fas’ı değişmez hesap noktası kabul etmiş olmasının, ortaya çıkan farklılıklarda etkili olduğunu belirtmektedir.
Yukarıda yer verilen sebepler incelendiğinde, siyasi nitelikte olabilecek gerekçeler dışında, temeli dini metinlerin farklı yorumlanmasına dayanan teknik değerlendirme farklılıklarının kameri ayların tespitinde farklılıklara yol açtığı görülmektedir. İslam ülkeleri arasındaki söz konusu ihtilafın giderilmesine yönelik çeşitli çözüm önerileri sunulmaktadır. Küresel birlikteliğin yakalanabilmesi için, Ay’a bağlı olarak gün değişiminin gerçekleşeceği tarih değiştirme çizgisinin[4] belirlenmesi ve üzerinde ittifak edilmiş standart bir yöntemin ivedilikle belirlenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, ortaya çıkan farklı uygulamaların esas nedeni, İslam dünyasında tüm Müslümanların tabi olacağı bir üst otoritenin mevcut olmaması olarak gözüküyor. Bu durumda, Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın ifadesiyle, “çoğunluk Ramazan niyetiyle oruç tutarken, alenen, topluluk içinde oruç bozmak da mekrûh” olduğundan ve ihtilaf-ı metâliye itibar etmeyi uygun gören bir kısım âlimlerin de içtihadı olduğu göz önüne alarak, ittifak sağlanana kadar fitne çıkmaması için kişinin bulunduğu ülkedeki uygulamaya tabi olması en makul yol gibi duruyor.
(12218)
kez okunmuştur.[1] Ayın görülebilir hale gelmesi için, Ay’ın kavuşum doğrultusundan 12o ayrılması (bu süre 20 saati aşmaktadır) ve Güneş battığı anda hilalin ufuk yüksekliğinin 10o olması gerektiğini savunan görüşler de bulunmaktadır. Ayrıca (atmosfer şartları, gözlemci hataları, görülebilirliğin küresel değil yerel olması gibi faktörler dikkate alınarak), belirtilen şartların sağlanmasının, Ay’ın yeryüzünün her yerinden görülebilmesini garanti etmediğini ifade etmekte yarar bulunmaktadır.
[2] Prof. Dr. Faruk Beşer, rüyete dayanmayı “yarım zahirilik” olarak nitelemekte ve yeni ayın kavuşumla beraber başlatılmasının hem naslara aykırı olmadığını, hem de ilmin gereği olduğunu savunmaktadır.
[3] İslam ülkeleri arasında olan bu ihtilafın çözümü amacıyla, 27-30 Kasım 1978 tarihinde 20 Müslüman ülkenin katılımıyla İstanbul’da “Ru’yet-i Hilâl Konferansı” düzenlenmiştir. Konferansa şu ülkelerden delegeler katılmıştır: Afganistan, Bahreyn, Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Endonezya, Fas Krallığı, Haşimi Ürdün Krallığı, Irak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kuveyt, Lübnan, Malezya, Orta Asya ve Kazakistan (Sovyetler Birliği), Pakistan, Sudan, Suudi Arabistan Krallığı, Tunus, Türkiye. Ayrıca, Brüksel İslam Merkezi, Paris İslam Merkezi ve Rabitatu’l-Alemi’l-islami de temsil edilmiştir. Söz konusu bu konferansta alınan kararların üçüncü maddesine göre;
“a) İçtima’dan (kavuşum) sonra Ay ile Güneş’in açısal uzaklığı 8 dereceden az olmamalıdır. Bilindiği üzere rüyet, 7 ile 8 dereceler arasında başlamaktadır. 8 derecenin esas alınmasında, ihtiyat bakımından görüş birliğine varılmıştır.
b) Güneş’in batışı anında Ay’ın ufuktan yüksekliğinin açısal değeri, 5 dereceden az olmamalıdır.” Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan takvimlerde bu kararlar esas alınmaktadır.
[4] Güneşe göre günün başlangıcı, uluslararası tarih değiştirme çizgisinde (180o doğu-batı boylamı/180. meridyen) gerçekleştirilmektedir. Bu çizgi, o bölgedeki ülke sınırlarına göre çizildiğinden, 180o doğu meridyeni ile birebir çakışık değildir. Tarih değiştirme çizgisinin önemini, ilginç bir örnekle ortaya koymakta yarar var. Güney Pasifik’teki Samoa ada devleti, 1892 tarihinde, ABD ile zamansal yakınlığın fayda sağlayacağı düşüncesiyle tarih değiştirme çizgisinin batısında (ABD tarafında) yer almıştı. Bununla birlikte, Samoa’da Cuma günü yaşanırken, Yeni Zelanda Cumartesi gününü yaşıyor, Avustralya Pazartesi yeni bir haftaya başlarken, Samoa Pazar tatili yapıyordu. Zaman zarfında Samoa’nın Asya, Yeni Zelanda ve Avustralya ile ticari ilişkisinde artma gerçekleştiğinden, ülke, tarih değiştirme çizgisinin doğusunda yer alan Yeni Zelanda, Avustralya ve Asya tarafında geçmeye karar vermiş ve 29 Aralık 2011 tarihinden sonra 30 Aralık’ı atlayarak, 31 Aralık 2011’e geçmiştir.
(12218)
Speak Your Mind