Cenâb-ı Hakk, yarattığı varlıklar üzerinde ve fiillerinde tam tasarrufa sahip olup, ortaktan, yardımcıdan münezzehtir. İhlâs suresinde de geçtiği üzere, O Samed’dir, yani herşey O’na muhtaç, fakat O hiçbir şeye muhtaç değildir. İbrahim Hakkı Hazretleri bu hakikati ne güzel ifade eder:
“Bulunmaz Rabbimin zıddı ve niddi (dengi), misli âlemde,
Ve suretten münezzehtir, mukaddestir Teâlallah.
Şerîki (ortağı) yok, berîdir doğmadan doğurmadan ancak,
Ehaddir (Tektir), küfvü (dengi) yok, “İhlâs” içinde zikreder Allah….”
Melek kelimesi, “haberci, elçi, güç ve kuvvet” gibi anlamlara gelmektedir. Bazılarının vehmettiği gibi, melekler Rabbimize icraatında yardımcı olan varlıklar değildir. Cenâb-ı Hakk’ın melekleri yaratmasının çeşitli hikmetleri vardır. Öncelikle, melekler, insandaki ruh gibi, cansızlar âleminde bir bakıma ruhun vazifesini görmektedir. En küçük atomlardan en büyük sistemlere kadar canlı-cansız her şeye vekil kılınmış melekler mevcut olup, bu melekler, Cenâb-ı Hakk’ın icraat ve tasarrufuna nezâret etmekte ve varlıkların tesbih ve takdislerini Allah’a takdim etmektedir. İkinci olarak, nurdan yaratılmış melekler, insanlar ve cinlerden farklı bir biçimde Allah’a kulluk yapmakta ve ilahi isimleri aksettirmektedir. Üçüncü olarak, melekler, Allah’ın (CC) izzet ve azametini gösteren perdelerdir. Nasıl ki, bir belediye başkanı bir zabıta gibi pazarda ceza kesmez, bir emniyet müdürü bir trafik polisi gibi yolda kontrol yapmaz, aynen bunun gibi, Allah’ın izzet ve azametinin bir gereği olarak, sebepler ilahi icraatlarda perde olarak yer almaktadır. Ayrıca ilk bakışta çirkin gibi gözüken birçok hikmetli hadisede, Cenab-ı Allah’ın (CC) bu hadiseler ile Zatı arasına bazı sebepleri perde olarak koyması, yine Yüce Rabbimizin merhametinin tecellisidir. Aradaki sebepler vasıtasıyla, haksız biçimde yapılabilecek şikâyetlerin Rabbimize yönelmesi engellenmiş olmaktadır. Bu durumu aydınlatıcı bir rivayette bu husus şu şekilde ifade edilmektedir: Hz. Azrâil (AS) Cenâb-ı Hakk’a demiş ki: “Ruhların kabzedilmesi vazifesinde Senin kulların benden yakınacak ve bana küsecekler.” Cenâb-ı Hak hikmet lisanıyla ona şöyle cevap vermiş: “Yakınmaların onlara yönelik olması ve sana küsmemeleri için seninle kullarımın arasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım.” Ölüm gibi zahiren dehşetli bir olayda, Azrail bir perde olduğu gibi, hastalık ve musibetler de Azrail ile ölüm arasında bir perde olmaktadır. Çok üzücü bir vefat sonrası şok yaşayan bir kişi, tüm kızgınlığını ölüme sebep olan musibete yöneltmekte, ölümü yaratan Allah’a haksız biçimde itiraz etmekten uzak kalarak, isyan tuzağına düşmemektedir.
Diğer yandan, bırakın korku ve endişeyi, insanların Hz. Azrail’e sevgi ve yakınlık duyması gerekiyor. Zira, çok kıymetli bir malınızın sevdiğiniz birine ulaştırılmasında güvenilir bir kargo şirketinin önemi yadsınamaz. İnsanın da hayattaki en kıymetli serveti canıdır. Teşbihte hata olmasın, insanın Allah’a ulaşacak olan ruhunu, zayi etmesi mümkün olmayan, ulaştıracağından emin olduğu bir meleğe teslim etmesi, insanı korkutmak şöyle dursun, ona huzur ve itminan verecektir. Kirâmen Kâtibin söz ve fiillerimizi koruma altına aldığı gibi, Azrail (AS) de ruhumuzu baki hayata taşımak için koruma altına almaktadır.
Ölüm konusunda Kur’an’da çeşitli ayetler bulunmaktadır. “De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (Secde, 11)” “O, kulları üzerinde hükümranlığını sürdürür ve üzerinize hareketlerinizi kaydeden koruyucular gönderir. Sonunda birinize ölüm geldiği vakit, gönderdiğimiz ve görevlerinde kusur yapmayan melekler canını alırlar.(En’am, 61)” “Allah alır o canları öldükleri zaman; ölmeyenleri de uyuduklarında. Sonra haklarında ölüm kararı verdiklerini alıkoyar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller vardır. (Zümer, 42)” Belirtilen ayetler çerçevesinde, canları Allah mı alıyor, ölüm meleği mi[1] alıyor, yoksa ölüm meleği dışında melekler mi alıyor? Sadece Azrail alıyorsa, binlerce insanın canını aynı anda nasıl alıyor? Aynı anda ölen salih bir mümin ile zalim bir kâfire nasıl farklı gözüküyor? Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu gibi soruları akla getiren, melekleri insan gibi düşünmekten kaynaklanan batıl kıyaslamadır. Melekler, tâbî bulunduğu âlem itibariyle; yaratılış ve mâhiyeti, görev ve sorumluklarıyla tamamen farklı varlıklardır.
28. Mektup’ta, ruhların alınması hususunda üç farklı değerlendirmenin yer aldığını görüyoruz:
- Birinci görüş: Herkesin ruhunu temessül ile bizzat Azrâil (AS) alır. Temessül; bir şeyin suret ve mahiyetinin bir mahalde yansımasını ifade eder. Varlıkların özelliklerine göre üç farklı temessülden bahsedilebilir:
Birincisi: Maddi ve yoğun nitelikteki varlıkların yansımasıdır. Yansıyan varlıklar, asıl varlığın hiçbir özelliğini taşımayan, sadece onun görünüşüne sahip, asıl varlığın dışında varlıklardır. Bu duruma şu örneği verebiliriz: Aynalarla dolu bir odaya girildiğinde, giren kişinin binlerce sureti aynalarda akseder. Ancak, canlı olan sadece odaya giren kişi olup, yansıyan görüntülerin hiçbiri “canlı” sıfatına sahip değildir.
İkincisi: Maddi, ancak nurani nitelikteki (yarı-nurani) varlıkların yansımasıdır. Yansıyan varlık, asıl varlığın aynısı olmasa da, gayrısı da değildir. Yansıyan varlıklar, asıl nurani varlığın çoğu özelliğine sahiptir. Güneş örneği, konuyu anlamamıza yardımcı olacaktır: Güneş yansıdığı her şeffaf ve parlak şey üstünde, ısı ve ışığı ile temessül eder. Güneşin aynalardaki her bir yansımasında, Güneş’in ısı ve ışığı da mevcut hale gelir. Öyle ki, biz asıl Güneş’ten 150 milyon km uzakta olmamıza rağmen, Güneş’in farklı nesnelerdeki yansımaları ile bize bizden daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Üçüncüsü: Nurani ruhların (tam nurani varlıkların) yansımasıdır. Şu yansımada, yansıyan varlık, hem hayat sahibidir, canlıdır, hem de asıl varlığın aynısıdır. Güneş, yarı nurani ve cansız bir varlık olmasına rağmen, böyle hadsiz eşyada aynı anda tecelli edebiliyor ve hususiyetleriyle birlikte oralarda aynı anda bulunabiliyorsa; elbette nurdan yaratılmış, maddeden uzak ve hakiki nurani olan Hz. Azrail gibi bir meleğin aynı anda binler yerde, bütün hususiyetleriyle birlikte bulunabileceğini kabul etmek gerekir. Diğer yandan, Güneş’in aynaların özelliğine göre farklı olarak yansıdığı göz önüne alındığında, Hz. Azrail’in de ölümü gerçekleşecek kişinin manevi durumuna göre farklı şekillerde temessül etmesi gayet makuldür.
Yukarıda yer verilen temessül sırrını iyi anladığımızda, Hz. Cebrail (AS)’in Dıhye ismindeki bir sahabinin suretinde Peygamberimizin huzurunda bulunuyorken, aynı anda nasıl ilahi huzurda secde halinde olabildiğini daha kolay anlayabilir; Hz. Azrail (AS)’in aynı anda binlerce insanın canını nasıl alabildiğini ve aynı anda ölen mümin ve kâfir kişilere nasıl farklı gözükebildiğini daha iyi idrak edebiliriz.
- İkinci görüş: Hz. Cebrâil, Mikâil, Azrâil gibi büyük melekler, kendilerine bağlı meleklerin başkanı olarak, onlara nezaret etmektedir. Güzel insanların ruhlarını kabzeden melekler ile, kötü insanların ruhlarını kabzedenler birbirinden farklıdır.
- Üçüncü görüş: Hz. Azrâil (AS)’nin her ferde müteveccih bir yüzü ve bakar bir gözü vardır.
Maddi âlemde, bir düğmeye basılmasıyla, tüm şehrin elektriğinin aynı anda kesilebildiğini kabul ediyor ve bir vericiden yapılan televizyon yayınını milyonlarca kişinin aynı anda izleyebildiğini müşahede ediyor olmamıza rağmen, nurani varlıklar olan meleklerin binlerce insanın canını bir anda almasını aklımıza sığıştıramamamız garip değil mi?
Canların Cenab-ı Allah, ölüm meleği ve melekler tarafından alındığını belirten yukarıdaki ayetler arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Zira her şeyin ve her fiilin yaratıcısı Allah olduğu gibi, ölümün de gerçek anlamda yaratıcısı ve faili Allah’tır. İlgili ayette, bu hakikatin altı çizilmektedir. Tefsirlerin büyük çoğunluğunda, yukarıda yer verilen birinci ve ikinci görüşlerin sentezi diyebileceğimiz bir değerlendirmeye yer verilmektedir. Buna göre, ölüm konusunda ölüm meleği Azrail (AS) ile onun yardımcıları durumundaki bir kısım melekler Rabbimiz tarafından görevlendirilmiş olup, ölümün ilk safhası yardımcı melekler tarafından gerçekleştirilmekte, son safhada gırtlağa gelmiş olan ruh Hz. Azrail tarafından alınmaktadır. Bu durum, teşbihte hata olmasın, bir ameliyatın başlangıç safhasında hemşire, anestezi uzmanı vb. görevliler tarafından gerekli işlemlerin yapılmasını ve nihai olarak doktor tarafından ameliyatın gerçekleştirilmesi işlemine benzemektedir.
İster ruhları bizzat Hz. Azrail kabzediyor olsun, ister bu işi yardımcılarına yaptırıyor bulunsun, isterse birlikte gerçekleştiriyor olsunlar (hakikatini Allah bilir); netice değişmez: Her insan yaşadığı hal üzere temessül eden bir melekle karşı karşıya kalır ve son nefesini bu hal içinde verir. Eğer vefat eden, mümin ve salih bir insan ise onun ruhunu almaya gelen melek “(Andolsun)… yumuşacık çekip alanlara (Nâziât, 2)” ayetinde işaret edildiği üzere, huzur dolu bir atmosfer içinde o ruhu kabzeder. Ancak vefat eden, kâfir ve zalim bir insan ise, ““Andolsun şiddetle söküp çıkaranlara (Nâziât, 1)” âyetinde işaret edildiği gibi, kendi amelleri cinsinden korkunç yapılı bir melekle karşılaşır. Kur’an’da kâfirlerin can verişi “Melekler o inkâr edenlerin canlarını alırken bir görseydin, onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar ve: ‘Tadın yakıcı azâbı!’ (diyorlardı). (Enfal, 50)” biçiminde tasvir edilirken, müminlerin son anlarındaki güzel hali “Onlar ki melekler canlarını tatlılıkla alırlar: “Selâm size! Yaptığınız işlerden dolayı buyurun cennete!” derler. (Nahl, 32)” olarak tasvir edilmektedir.
Ölüm bir yok oluş ve bir bitiş değildir. Ölüm, hayat vazifesi külfetinden terhis ve dünya zindanından cennet bahçesine giriş kapısıdır. Sözü Necip Fazıl’ın tatlı ifadelerine bırakalım:
“O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e ‘Hoş geldin’ diyebilmekte hüner…”
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”
“Öleceğiz; müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabb’e secdeler olsun!”
Her şeyin doğrusunu O bilir.
Dr. Naim Tatlıcı
(22869)
[1] Azrail, “Allah’ın kulu” anlamına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerde bu isim geçmemektedir. Kur’an’da, “Melekü’l Mevt (Ölüm Meleği) ibaresi geçmektedir. Ancak İslâmî literatürde ve müslümanlar arasında ölüm meleğinin Azrail adıyla anılması yaygınlık kazanmıştır.
(22869)
Speak Your Mind